Neyi görüşecekler?
Rum tarafı kırmızı çizgisini ilan etti. Garanti anlaşması olmayacak, Türk askeri derhal adadan çıkacak, Türkiye’den gelip buraya yerleşenler Anadolu’ya dönecek, benim göçmenlerim eski yerlerine gidecek, yüzde 80 ile yüzde 20 arasında eşitlik olmaz, Türklerin haklarını koruyacak bir çerçeve bulacağız, diyorlar. Yani Rumlar Kıbrıs’ı istiyor. Verecek misin? Vermeyecek misin? Vermeyecekseniz ki veremezsiniz çünkü güvenliğiniz ile ilgilidir. Denizlere açık ülke olmanızla ilgilidir. Milli namus ve şerefinizle ilgilidir. Şehitlerinizle ilgilidir. Veremezsiniz. O halde, vermeyeceğiz ve biz bu devlete sahip çıkıyoruz, denmesi lazımdır. Bu sözü dediğim gibi bir Annan Planı’ndan evvel TBMM’de kayda geçmiş olan bu formülü aldatıldıktan ve evet dedikten, dedirttikten sonra Sayın Gül yeni Cumhurbaşkanı olunca, Sayın Toptan meclis başkanı olduklarında Kıbrıs’a geldiklerinde Kıbrıs meselesi iki gerçeğe bağlı olarak halledilebilir. Kıbrıs’ta iki devlet ve iki demokrasi vardır ve Kıbrıs’ta Türkiye’nin garantörlük hakları vardır ve bu gerçekler kabul edilmelidir, diyerek aynı çizgiyi çizdiler. Hükümette böyle bir ses yok. Ancak, büyük millet meclisinden böyle bir ses yok. Dediğim gibi iki tarafta görüşmeye hazırız diyor.
Kiminle görüşecekler?
Dünyanın meşru hükümet adlettiği ve hudutları Girne’de biten, Türk askeri tümüyle adadan çıkmalıdır diyen Rum tarafıyla görüşeceksiniz. Efendim lider değişirseymiş, Papadapulos giderse ve başkası gelirseymiş bir ümit varmış. Makaryostan başlayarak bunların tümüyle görüşen insan olarak biliyorum ki ümit yok. Hepsinin aklında Kıbrıs’ı Yunan yapmak, bunu engelleyen Kıbrıs Türkü’nü azınlık yapmak, bunu yapabilmek için Türkiye’yi adadan çıkarmak ve garanti anlaşmasını ortadan kaldırmak gerekiyor. Yol bu ve, bunu dış dünya destekliyor. Bir ABD diplomatı derki Türkiye mükellefiyetlerini yerine getirsin. Türkiye, Kıbrıs Rumu’ndan nereye kadar kaçabilir. Çok karamsar konuşuyorsunuz diyorlar? Ne diyeceksiniz?
Hayır, ben Türk milletinin bilmesi için gerçekleri söylüyorum. Niye, çünkü basın AB’ye biraz evvel söylediğim gibi manşetleriyle ayıp yapıyorsun Kıbrıs’ı alamazsın, şu uluslararası anlaşmayı çiğneyemezsin, şu haltı etmiş insanları alman yüz karandır diyeceğine, her gün Türk milletini kandıracak başlıklar aıtyor. Mesela Türk basınında manşet, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Roma’da temsilcilik açtı. Aferin bravo alkış. Ne güzel ilerliyor işler deniyor. Gerçekten Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin adını ağzına alan yok. Ne yapmışlar, bir şirket kurmuşlar orada, sizde şimdi gidip aynı Roma’da öyle bir şirket kurabilirsiniz. KKTC’nin adı yok. KKTC Dış İşleri Bakanı lordlar kamarasından konuşuyor. Bunlar manşet olmuyor. Millete her şey güzel gidiyor deniliyor. Hayır, orada egemenlik isteyemezsin, bağımsızlık isteyemezsin, garanti anlaşması olmayacak, Türk askeri adadan çıkacak, işte çizgi bu. Seni bunları müzakereye davet ediyorlar. Gidecek misin, gitmeyecek misin? Gitmeyeceğim diyeceksin ve pazarlığını dışta yapacaksın masaya oturmadan ve maalesef bizim hükümetimiz Kıbrıs’ta iki toplumlu delegasyona razıyım diyor.
Kardeşim toplum olarak nereye gidiyorsun, benimde hakkım var desene. Bu nedenle büyük bir endişe içerisindeyiz. Bunları yazıp, gündemde tutmaya çalışıyoruz. Şimdi AB hüviyeti nedir Türkiye için, bu çok mühim. Çünkü Kıbrıs meselesi Türkiye’nin en güçlü ve en haklı olduğu meselelerinden biridir. Bunda eğer Türkiye’nin bileğini bükerlerse, başını eğerlerse, diğer konularda Türkiye nasıl direnecek. Nedir diğer konular, Türkiye’de Ermeni meselesi var mı? Ermeni meselesi sadece Ermeni soykırım yalanı değil, nedir? Mesele topraktır. Kürt meselesi nedir? Topraktır. Dostumuz ABD Kürdistan’ı ensemize kurdu. Büyük Ortadoğu Projesi’nin selameti için ABD’nin, küçülmüş, ele geçireceği bir Türkiye’ye ve büyümüş bir Kürdistan’a ihtiyacı vardır. Oyun budur. Sevr Anlaşması’ndaki harita, ABD ve Avrupa’da birdenbire ortaya çıkmış değil, Ermeniler ve Kürtler’e, “unutmadık, biz de varız, devam edin” diyen mesajdır. Türkiye üzerinden büyük bir oyun oynanmaktadır.
Niçin?
Atatürk’ün Türkiye’ye verdiği her şeyi ortadan kaldırmak için. Başka ne istiyor AB? Türkiye’de azınlık olmayanlara azınlık hakkı ver diyor. Fransa’da aynı şeyi söylediklerinde, ne münasebet siz Fransa’yı parçalayacak mısınız? Fransa’da yaşayan herkes Fransız’dır deniyor. Bugün Türkiye’de “Ne mutlu Türküm diyene” de aynı şey değil midir? Ancak bize gelince durum değişiyor. Ne yapacaklar, azınlığı burada kullanacaklar ve biz birbirimize gireceğiz. ABD Türkiye’ye ılımlı islamı gösterirken, ben İslamın daha sıcağını görmedim ama Türkiye ılımlı islammış, AB tamamlıyor bunu diyorki Atatürk ilkeleri bizim normlarımıza uymaz. Atatürk ilkelerinden vazgeçeceksin. Yani Kıbrıs meselesinin kaybından sonra karşınıza gelecekler bunlar. Bunları gazeteler yazıyor mu? Hep her şey güzel gidiyor. Millet kandırılıyor. Ancak, ılımlı islama doğru gidiliyor. Atatürk ilkelerinden vazgeçmeye gidiliyor. Onun için sohbetimize Fransa’dan gelen maildeki sözle başladım. Evet, Atatürk’e şükretmeliyiz. Tehlike vardır diyenler arasındayım.
Rauf Raif Denktaş, 27 Ocak 1924 tarihinde Kıbrıs'ın Baf bölgesinde doğdu. Rauf Denktaş 1,5 yaşında iken annesini kaybetti. Anneannesi ve babaannesi tarafından büyütülen Denktaş, 1930 yılında eğitim için İstanbul'a gönderildi. Arnavutköy'de ilkokuldan liseye kadar eğitim veren Fevzi Ati Lisesi'nde yatılı okumaya başladı. Ortaokuldan sonra Kıbrıs'a döndü ve liseyi Kıbrıs'ta bitirdi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra hukuk eğitimi için İngiltere'ye gitti. Mezun olduktan sonra avukatlığa başladı. 1949 yılı yaz aylarında savcılık yapmaya başladı. Yine aynı yıl Aydın Hanım'la evlendi. 27 Kasım 1948 tarihinde Kıbrıs Türkleri’nin düzenlediği ilk mitingte Dr. Fazıl Küçük ile beraber hatiplik yaptı. Türk cemaatının iki önemli ismi Faiz Kaymak ve Dr. Fazıl Küçük arasında arabulucu rolünü üslenip, toplumun çıkarlarının takipçisi oldu. Faiz Kaymak'ın teklifi ve Dr. Fazıl Küçük'ün tasvibiyle Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu kongresinde başkanlığa seçildi. Savcılık görevinden İngiliz yönetimini zorlukla ikna ederek istifa etti ve cemaat sorunlarıyla uğraşmaya başladı. 1955'te terörist bir hüviyete bürünen Enonisle mücadelede ve EOKA karşısında Kıbrıs Türklerinin direnişine yön veren Denktaş, 1958 yılında hükümetteki görevinden istifa etti. Arkadaşlarıyla 1.8.1958'de Türk Mukavemet Teşkilatı'nı kurdu. 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları ile, 1960 antlaşmaları ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'nın hazırlanmasında emeği geçti. Aynı yıl Türk Cemaat Meclisi'yle İcra Komitesi Başkanlığı'na seçildi. 1958 yılında Rum tedhişçiler, Türk köylerine saldırınca, Türkler de bu olayları protesto etti. Zürih-Londra antlaşmaları öncesinde Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş, Ankara'ya Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile görüşmeye gitti. Bu görüşmede Denktaş adaya Türk askeri gönderilmesi teklifini dile getirdi. 16 Ağustos 1960 tarihinde 650 kişilik Türk Alayı Magosa Limanı'na ayak bastı. 1963 olaylarından sonra Denktaş temaslarda bulunmak üzere Ankara'ya gitti. Temaslarını tamamlayan Denktaş bir sandalla Kıbrıs'a geçti ve Türk direnişini örgütlemeye başladı. 1964 Londra Konferansı’ndan sonra Makaryos tarafından “istenmeyen adam” ilan edildi. Yeşilada'ya girmesi yasaklandı.
Kurucu Cumhurbaşkanı DENKTAŞ
Gizlice Erenköy'e çıkarak savaşa katıldı. 1967'de adaya gizlice girerken tutuklandı. Yoğun girişimler sonucu Türkiye'ye geri verildi. 1968'de adaya giriş yasağı kaldırıldığından Kıbrıs'a döndü. 1970 seçimlerinde Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı'na seçildi. 28.2.1973'e kadar Kıbrıs Cumhurbaşkanı Muavini ve Kıbrıs Türk Yönetim Başkanı seçildi. 13 Şubat 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin ilanından sonra devlet ve meclis başkanı görevlerini de yürüten Denktaş, anayasa uyarınca 1976'da yapılan ilk genel seçimlerde devlet başkanlığına seçildi. 1981 yılında ikinci kez devlet başkanı oldu. 22.4.1990'da yapılan erken seçimde ikinci kez cumhurbaşkanı seçildi. 1995'teki seçimlerde de cumhurbaşkanı seçildi. 17 Nisan 2005'te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmayan Denktaş, 24 Nisan'da görevi Mehmet Ali Talat'a devretti. Yakındoğu Üniversitesi Hastanesinin yoğun bakım servisinde 9 Ocak Pazar gününden bu yana tedavi gören KKTC'nin 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, 13 Ocak 2012 günü vefat etti. KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, 17 Ocak 2012 günü Cumhuriyet Parkı’nda dualar ve gözyaşlarıyla toprağa verildi. Devlet töreniyle son yolculuğuna uğurlanan Rauf Denktaş’ın naaşı, Selimiye Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Girne kapısına, oradan da Şehitler Abidesi ve Meclis önünden izlenen güzergahtan Kuzey Kıbrıslı askerlerin çektiği top arabasıyla yaklaşık iki saat süren bir yürüyüş sonrası Cumhuriyet Parkı’na getirildi. On binlerce seveninin Denktaş’ı yalnız bırakmadığı cenaze töreninde alkışlarla, dualarla ve gözyaşlarıyla dev Kuzey Kıbrıs bayrağı açılırken, Denktaş’ın tabutuna karanfiller atıldı. Mekanın cennet olsun Sayın Denktaş… Fotoğraflar: Mustafa Küpçü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder