17 Ocak 2012 Salı

"Ulusal ve Uluslararası Boyutta Kıbrıs Gerçeği 1"

9 Şubat 2008 tarihinde KYÖD'ün davetlisi olarak Kocaeli'ye gelen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, "Ulusal ve Uluslararası Boyutta Kıbrıs Gerçeği" konulu bir konferans verdi. Heyecanla haber yapmak için KYÖD Sosyal Tesisleri'ne gittim. Ancak konferans sonrasında Sayın Denktaş tüm yorgunluğu gözlerinden okunmasına rağmen görüşme teklifimi kabul etti, kendisini fazla yormadan mini bir röportaj yaptım. Konferansta aldığım notlar ve kısa görüşmemizin notlarını derleyerek yazdım. Bu röportaj o zaman hayatta olan ve lale devrini yaşayan Barış Gazetesi'nde Haftanın Konuğu sayfasında 10 Şubat 2008'de yayınlandı. 13 Ocak 2012 gecesi kaybettiğimiz merhum cumhurbaşkanı Rauf Denktaş anısına bu röportajı sizlerle paylaşmak istiyorum...  

Türkiye nereye gidiyor?
Türkiye, sana Atatürk’ü bahşettiği için Allah’a şükret. Ondan sonra ne gördünse ve ne yaşamışsan Atatürk’e şükret diye, Fransa’dan bir mail aldık. Bugünlerde Atatürk’ün Türk Ulusu’na bahşettikleri hedef haline getirildi mi? Getiriliyor mu? Getirilecek mi? Üzüntüsü içindeyiz. Laiklik tehlikede mi, değil mi? Türkiye nereye gidiyor? Türk Ulusu bunlarla değil, Atatürk’ün istediği yolda daha da ileriye, daha güzele, daha modern bir yapıya kavuşmak için elbirliğiyle uğraşmalıydı. Bunlar neden oluyor? Bunları kim yaptırıyor? Ve Kıbrıs meselesi bu yapılanların içerisinde nereye oturuyor? Buna bakmamız lazım. Ulusal dava açısından Kıbrıs meselesi Sayın Korutürk’ün gibi, “Türkiye de elini, ayağını Kıbrıs’tan çektiği takdirde, Türkiye denizlere açık bir ülke olmaz”, dediği noktadadır. Stratejik açıdan rahmetli Ecevit’in devamlı surette söylediği gibi, “Güvenliği açısından Türkiye Kıbrıs’tan vazgeçemez”, vazgeçmemeli. Geçmişte Yunanistan Kıbrıs’ı, çoğunluk bendedir diye, ilhak etmeye kalktığında Türkiye ayağa kalkmış ve Lozan dengesini bozamazsın demişti.

Lozan dengesi nedir?
Lozan’da Kıbrıs Türkü İngiltere’ye bırakılmıştır. Kıbrıs’ın Yunanistan’a verilmesi bu dengeyi bozar, ben de bunu bozdurmam. Mücadelemiz bu şekilde başlamıştır. Zamanında Nato’nun hatırı ve Türk Yunan dostluğu için taksime razı olun denmiş, bu bile Türkiye’nin kendine ait olan bir adadan büyük fedakarlık yapması idi. Ki buna rağmen Yunanistan kabul etmedi. Yine kan ve revan devam etti. En sonunda 1958 yılının sonunda Kıbrıs’ta öldürülenler arasında Türkler’in sayısı yüzleri aşmaya başlayınca Türkiye yumruğunu vurdu ve Kıbrıs’ı istersen savaşı göze al dedi. 1959 Şubat’ında Zürih Anlaşması yapıldı. Anlaşmaya göre de Türk direği ve Rum direği olmak üzere iki ortağa dayalı bağımsız bir Kıbrıs olacak. Enosis’e karşı garantilenmiş üç ülke tarafından denetlenecek. Gerekirse Türkiye’nin müdahale hakkı bulunacağı ve 650 kişilik alayın da Türkiye’nin fiili ve etkin müdahale hakkının bir kolu olarak Kıbrıs’ta olacağı şartı konuldu. Türkiye böyle istedi. Türkiye hakkını böyle korudu. İşte bu Lozan dengesinin korunmasıdır.

Sonra ne oldu?
Rahat ederiz diye tabiatıyla kabul ettik, başka türlü bir şey yapamazdık. Ama orada şunu gördük. Yunanistan’ın eski Dışişleri Bakanlarından Evangelos Averof, Yunanistan’daki mecliste tehdit ediliyor. Enosisten vazgeçtin deniliyor. Ama Averof öyle bir cevap veriyor ki, tarihe not düşüyor. “Beyler Enosis’e İngiliz koloni idaresinden mi daha kolay gidilir, yoksa bağımsızlıktan mı?” aklınızı kullanın. Belliki, Rum bunu sıçrama tahtası olarak kabul etmiş. Ve yine geriye baktığımızda 1963 senesinin başlarında Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinde çoğunluğa sahip Kıbrıs Rumlar’ının, Kıbrıs Türkleri’ni yönetimde zayıflatarak daha sonra Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Yunanistan ile birleştirmeyi amaçlayan Akridas Planı’nı görüyoruz ki bu da 1963’teki saldırının çoktan planlandığı ve hazırlıkların yapıldığının kanıtıdır. Tıpkı Enosis fikrinde olduğu gibi. Zaman içerisinde ulusal bir dava olduğu için, altını tekrar çiziyorum, ulusal bir dava olduğu içindir ki Türkiye, Kıbrıs’a devamlı surette etinden budundan keserek bazı yıllarda bütçesini sağlamıştır. Direnişe devam için Oğuz Kalelioğlu gibi kardeşlerimizi göndermiştir isim değiştirerek, mukavemet devam etsin diye elinden gelen her şeyi yapmıştır. Ama en sonunda Yunanistan bir darbe ile artık bu çok uzadı diyerek derhal Enosis isteyip de ada da darbe yapınca, evlatlarını da feda ederek Kıbrıs’a gelmiştir. Lozan Dengesi bozulmasın diye.

İki bölgeli federasyon?
Deniliyorki iki bölgeli federasyon konuşalım. 60 antlaşmasında olduğu gibi bir taraf diğer tarafa tahakküm etmeyecek birlikte idare edecekler. Bu sefer altlarındaki coğrafya da korunacak ki güvende olsun Türkler. Rum bunu kabul eder görünür, 20 yıldır benimle görüşür ama sıra imzaya gelince yanaşmaz. Niçin? Çünkü ABD, İngiltere ve diğerler ülkeler, kendilerini taa baştan, Kıbrıs’taki zulmü, Kıbrıs anlaşmalarını inkar etmelerine rağmen meşru hükümet olarak tanımıştır. Kaldı ki, Makaryos’un da kendilerine, “benim yaptıklarım Kıbrıs’ı Enosis’e en yakın noktaya getirmiştir, bundan geri adım atmayınız. Geri adım atacaksanız Enosis için atarsınız”, diye vasiyeti var. Dolayısıyla meşru Kıbrıs Hükümeti ünvanını devam ettirmeleri bunların milli davalarıdır. Nereye kadar? Garanti Antlaşmasını ortadan kaldırıp Türk askerini adadan çıkarıncaya kadar. Bütün gayret bunun içindir. Anlaşma olsun, hem biz hem Türkiye beladan kurtulalım diye, Rum tarafının istediği hemen hemen her şeye evet dedik. Ancak onlara bu da yetmedi.

Yalnız iki konuda gerilemediniz nedir onlar?
Birincisi Kıbrıs Türkleri kurucu ortak olacaktır. Kıbrıs Rumları’nın içinde azınlık değil. İkincisi Türkiye’nin garantörlüğü devam edecektir. Müdahale hakkı devam edecektir ve Lozan dengesi bozulmayacaktır. Yani Türkiye’nin de üye olmadığı bir yere Kıbrıs üye olmayacaktır. 60 anlaşmaları bize bu hakları vermiştir. Nereye kadar geldik. Rumlar bunları yıkmak için bize saldırdılar, tabiatıyla bunları kabul etmediler. Bir vesile bulup, önümüze gelen her planı reddettiler. Ama uzlaşma zamanı benim alnıma yazıldı. Neden? Çünkü dünyanın meşru Kıbrıs Hükümeti olarak kabul ettiği hükümeti kabul etmiyoruz, asla etmeyeceğiz. Garantiler devam edecek. Türkiye’nin hakları ortadan kaldırılmayacak diyoruz. Hal böyle olunca biz uzlaşmaz olduk. Birinci AKP Hükümeti’ne yenilinceye kadar, Kıbrıs meselesi partiler üstü bir meseleydi ve Büyük Millet meclisinde oy birliğiyle kararlar alınıyordu. Ancak bugün iki devlet, iki demokrasi Türkiye’nin garantörlüğü esas alınarak yeni bir ortaklık kurulabilir konuşuluyor.

Birdenbire önümüze bir Annan Planı çıktı?
Kalp ameliyatı geçirmişim, hastanede yatıyorum. Bir hafta sonra, daha yürüyecek halde bile değilim, önümüze Annan Planı geliyor, diyor kalk. Halbuki ben ameliyata gitmeden önce İngiliz BM temsilcisi Gessoto’ya sordum. Rum basınında böyle haberler var. Bir plan çıkacakmış ortaya, plan çıkacaksa ameliyata gitmeyeceğim geciktireceğim, doğru mu?, dedim. Doğru değil dediler. Ameliyat oldum, derhal plan önümüze geldi. Ve Kıbrıs’ta ABD 30 milyon dolar harcadı. Bizden yana bizim gibi düşünen zannettiğimiz insanlar bu şekilde imha edildi ve ya imza ya istifa gibi bir tabloyla karşı karşıya kaldım. Azrail nerdesin canımı al da kurtulayım dedim.

Ya referandum?
Referanduma gitme kararı alındı. Ben bir noktadan sonra artık yokum dedim. Niye yokum dedim çünkü, o günkü AKP hükümetinin Annan Planı’na evet dediğini ve her şeyi kabul ettiğini, halkımızın da kabul etmesi için cemaatin içinde büyük bir faaliyet sürdürdüğünü, bana verilen sözlerin tutulmadığını gördüm. Newyork toplantısından sonra dedim ki: “Ben artık İsviçre’ye gelmiyorum, buyurun gidin. Mademki barış istiyorsunuz. Ben barış istemeyen, uzlaşmaz adamım. Siz gidin bu barışı alın gelin görelim bakalım.” Ben aman sakın ha dediğim halde, gittiler ve ta birincisinde kabul et ya da istifa et diyenler, benim 4 defa tadil ettirdiğim anlaşmaya, bazı değişiklikler de yaparak 5. defasında olur dediler ve geri geldiler. Ümit neydi? Türkiye’ye AB’nin kapıları ardına kadar açılacak, Kıbrıs’ta Rumlarla birleşirsek eurolar dolayısıyla, aş ve iş çoğalacak, herkes serbest, huzurla kardeşlik ve barış içinde yaşamaya başlayacak.

Hiçbiri olmadı. Ne oldu?
Sayın Erdoğan aldatıldığını ilan etti. BM Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Temsilcisi De Soto Rumlar tarafından kandırıldım dedi. Veziryan Rumlar tarafından AB adına iğfal edildim. Wetson kandırıldım dedi. Biz kandırılmayan insanlar da uzlaşmaz olmaya devam ettik. Şimdi Annan Planı’na evet demekle Türkiye neyi kabul ediyordu? Annan Planı, Türkiye’yi adadan atan, söken bir plandır. Müdahale hakkını ortadan kaldıran bir plandır. 650 kişilik askeri bile her 3 yılda bir, ne gün adaya çıkacağını müzakereye tabi tutan bir plandır. Bize Rum idaresinde vilayet veriyorlar. Vilayetin içine 60-70 bin Rum yerleştiriyorlar. AB normlarına göre biz bunlara siyasi hak da vereceğiz. Miksotatis’in dediği gibi 5-10 sene içerisinde Kıbrıs, Yunan’ın olur. En önemlisi de Türkiye’nin de üye olmadığı bir yere Kıbrıs üye olamaz hakkı uluslararası anlaşmalarla Türkiye’nin elinde ise, bizi Annan Planı AB’ye götürüyor Türkiye ona da razı oluyor. En büyük haklarını ortadan kaldıran bir plana razı oluyor. Şimdi hala ne yapıyorlar? En önemlisi şu, biz Annan Planı’na evet der demez, nasıl demeyecektik? diye Sayın Gül’ün beyanatı var. Hayır derseniz başınıza geleni çekersiniz. Yani Türkiye artık sizinle yok, Türkiye’den ayrılamamak kopmamak için her şeyini ortaya koymuş bir halka siz bunu söylerseniz tabiatıyla etkisi büyük olur.

Siz evet der demez ABD yorum yaptı?
Evet dedi ki mademki buna evet dediler bundan sonra Kıbrıs Türkleri ayrı bağımsızlık ayrı egemenlik isteyemez. Türkiye bu çizginin altında tutsun bunları. Bu yoruma ne Türkiye’den ne de Kıbrıs’tan itiraz gelmedi. Böyle yorumu kabul etmeyiz. Biz bağımsızız ve bağımsız kalacağız, hiçbir şekilde Rum’un azınlığı, vilayeti olmayacağız denmedi. Şimdi ne oluyor. Şimdi Rum tarafında seçimler olacak. İki haftanın sonunda bu seçimler tamamlanacak. ABD, İngiltere’ye diyor ki seçimlerden sonra bu sefer daha güçlü bir şekilde görüşmeleri başlatacağız ve devamlı surette sizi kontrolör edeceğiz. Yani direksiyonda Birleşmiş Milletler olacak. Siz, Kıbrıslı Rum ve Türkler sizin arkanızda olacak. Sizin arkanızda da biz olacağız. Amerika İngiltere’den sonra şimdi Rus’u da getirdi. Onlarda olacak ve gideceğiniz yolu biz tayin edeceğiz dediler. Hedefte malum birleşme, bütünleşme var. Karşımızda böyle bir tablo var ama, bizim hükümetimiz Türk hükümeti de biz görüşmeye hazırız diyor.

DEVAMI YARIN...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder