Son zamanlarda en çok duyduğum sözlerden biri “geç kalmışlık” duygusu...
Evlenmek için geç kalmak…
Aile kurmak için geç kalmak…
Kendini güvende hissetmek için geç kalmak…
Bebek sahibi olmak için geç kalmak…
Cildinin, vücudunun eskisi gibi olması için geç kalmak…
Hayal gücümüzü kullanıp daha size neler için geç kalıp kalmadığınızı hatırlatabilirdim… Amma…
Bakalım nereden çıkıyor bu geç kalmışlık duygusu…
30 yaşına gelmiş bekar bir erkek veya kadının öncelikli söylemi kariyerdir ve etrafından bir şeyler için geç kalıyorsun ikaz ve baskılarına kalkan olarak bunu kullanır…
Ancak için için bu geç kalmışlık duygusu onu sürekli kemirir.
Küçük yaşlarımızdan beri ailelerimiz ve toplumumuz bizi okumamız ve kariyer sahibi olmamız gerektiği konusunda yönlendirir.
Artık üniversite bitmiş. İkinci üniversiteye kayıt yaptırılmış, iş bulunmuş ise, toplumdaki beklenti sıralamasına göre evlenilmesi ve daha sonrada çocuk sahibi olunması gerekiyor.
Ancak biz, okul, iş ve daha iyi bir iş noktasında öyle sabitlenmişiz ki etrafımızda bizim yaşıtlarımız artık evlenmiş hatta çoluk çocuğa karışmış ise…
Birden kendimizi “yetmedi mi çalışıp durduğun” , “çalış çalış nereye kadar“, “bir elin nesi var iki elin sesi var” gibi tenkit bombardımanının taaa içinde buluruz…
Siz kendinizi nerede buluyorsunuz sevgili okur… Paylaşın benimle… Siz oradan konuşun ben duyarım merak etmeyin…
Artık otuz yaşından sonra bir kadın ya da erkek hiç fark etmez istese de bu beklentileri gerçekleştirmekte eskisi kadar çabuk ve kolay kararlar veremez.
Daha detaylı düşünür…
Beğenileri farklılaşır.
Daha fazla özellik arar olur.
Hatta evlenmek istemesinin nedenini yalnız kalmamak mı yoksa,
Bir an önce çocuk sahibi olması gerektiği konusunda hissettiği zorunluluk mu?
Bunu kendine bile ifade edemez.
Ancak 30 yaşına kadar yalnız yaşamış,
Tek başına kendine göre hayatını düzenlemiş bir kadın ya da erkek içten içe hayatının içine bir başkasını katmak ve rahatını bozmak istemez.
Bu ortamı bozmaya değecek kişinin özellikleri listesi uzar gider ama…
Bu onu “eyvah ömrümün sonuna kadar böyle yalnız mı kalacağım” paniğinden de kendini alıkoyamaz.
Bu panik yüzünden hayatına giren her erkeği ya da kadını, kendince sınava tabi tutar ama bu arada günlerin güzelliğini yaşayamaz ve… Her biten ilişkiyi zaman kaybı olarak değerlendirdiği gibi…
Her gidene de zamanını çaldığı için sinirlenir.
Eğer bu anlattıklarım size tanıdık geliyorsa sevgili okur, aman dikkat…
Siz de benim gibi 30 yaş sendromunun taaa içindesiniz demektir… Oysaki önemli olan…
Hayatı akışına bırakmak…
Geç kalmadığımızı kendimize hatırlatmak ve…
’Şimdi’yi yaşamaya çalışmaktır.
Bunu yaparken de kendimizle barışık olmalı… Ve…
Hayatımızı şu ana kadar yaptığımız gibi yine kendimiz planlamalıyız.
Başkalarının beklentilerini değil,
Kendi hedeflerimizi yerine getirmeye çalışmalıyız...
Benden söylemesi...
Seçim sizin...
Bana müsaade...
Yeniden görüşünceye kadar en çok beni özleyin...
En çok beni özleyin... En çok beni özleyin...
Hatta bir tek beni özleyin... Özleyin...
canım arkadaşım,yazında anlattığın duygular bana hem çok yakın hem de çok uzak..ben 30 yaşımda iken,......v.s. gibi.ama güzel ifade ve gerçek bir bakış açısı ile süper bir yazı olmuş..seni tebrik ediyorum..yolun açık olsun..
YanıtlaSilbu arada ben emiş :)) kendimi tanıtmayı unuttum , heyecan yaptım daa ;)
YanıtlaSilsevgili Bihter merhaba. Zorunluluklar, kimin ve neyin zorunlulukları? Ancak varsam ve bireysem kendi zorunluluklarım olabilir. Ben yaşadığım yaşamı sürmekten mutluysam bu benim tercihim.Mutluluk saten varılan hedef değil,hedef için verilen mücadele değilmidir sevgili Bihter. emeğine sağlık sanırım içimde kalanlarr sen dillendirdin teşekkür ederim...
YanıtlaSil