"Mutluluk uçucudur. Onu yakaladığınız zaman bırakmayın. O kadar mutluydum ki, mutluluğumun doruğundayken ölmek istemiştim. Yaşamın kokusu yoktur, ama ölümün varmış", der Emile Ajar."
Başarılı yazar Emile Ajar'ın hikayesini merak ettim. Araştırdım. Sizinle paylaşayım istedim.
Paris 1975. Fransa'nın en büyük edebiyat ödüllerinden biri olan Goncourt ödüllü genç bir yazarın kitabı olan "Onca Yoksulluk Varken"e verilir.
Birkaç gün sonra kitabın yazarı Emile Ajar, avukatı aracılığıyla ödülü geri çevirir.
Gazetecilere görünmeyen, edebiyat çevrelerinde dolaşmayan bu genç yazarı kimsenin tanımadığı ortaya çıkar. Ancak, "Onca Yoksulluk Varken"in ilk basımı kısa zamanda tükenir.
Ajar hala ortaya çıkmayınca, söylentiler ve dedikodular etrafta dolaşmaya başlar. Bazılarına göre Emile Ajar, ünlü Fransız yazar Romain Gary'nin yeğenidir.
Romain Gary, 1914'te Moskova'da doğmuş bir Tatar Yahudisi. 1948'de yayımladığı ilk romanı "Cennetin Kökleri"yle ödüller almış, edebiyat çevreleri ve özellikle Jean Paul Sartre tarafından göklere çıkarılmış olan yazar, ünlü sinema oyuncusu Jean Seberg'le evlenmiş ve ondan bir oğlu olmuş.
Seberg'in intihar etmesinden bir yıl sonra 1980'de Romain Gery de Paris'te yaşamına son vermiş, ama yazıp bıraktığı vasiyetname edebiyat dünyasına bomba gibi düşmüş.
"İyi eğlendim. Hoşça kalın ve teşekkürler" cümlesiyle biten vasiyetnamesinde Gary, Emile Ajar'ın kendi takma adı olduğunu açıklayarak büyük bir skandala sebep olmuş.
Onca Yoksulluk Varken, kendi kendini bile gölgelemeyi göze almış, edebiyata sevdalı bir yazarın ürünü olduğu için çok önemli bir eser.
Çeşitli dillere çevrilmiş bu romanın filmini izlemiş olanlar da efsane yıldız Simone Signoret'in eşsiz oyunculuğunu unutmazmış.
Nedim Saban |
Neden mi? Çünkü, "Onca Yoksulluk Varken'in konusu o kadar dokunaklı ki... Dünyaya bakış açınızın yıkılmaz kalelerini titretiyor. Hayattan nasibinizi almanız için adeta sizi kendinizle başbaşa bırakıyor. İç dünyanızı darmadağın ediyor. Farkındalığınızı artırıyor.
Yahudi Madam Rosa, toplama kampından kurtulduktan sonra fahişelik yaparak hayatını kazanmış, yaşlandıktan sonra evinde fahişelerin çocuklarına bakarak geçinmeye çalışan bir kadın.
Madam Rosa'nın baktığı çocuklardan biri ise takma adı Momo olan Muhammed. Babası Muhammed'i Madam Rosa'ya bırakırken sıkı sıkıya tembih ediyor, oğlunun İslam geleneklerine göre büyütülmesini talep ediyor.
Yıllar içinde Yahudi Madam Rosa ile Arap Momo arasında tarifsiz büyük bir sevgi bağı oluşuyor.
Daha fazla konudan bahsedeceğimi zannediyorsanız sevgili okur yanılıyorsunuz, zaman kaybetmeden Profilo Kültür Merkezi'ne gidin izleyin görün derim size başka bir şey demem.
Bu hikayede din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin her insanın eşit olarak dünyada yaşam hakkının olduğu üzerine vurgu yapılırken ilk hayat dersini alıveriyorsunuz. Yoksul insanların basit kelimelerle yüklü anlatımları, sağduyuları, kocaman yürekleri repliklerle birbir usulca önünüze serilirken, içiniz acımaya başlıyor.
Oyunun sonunda hayatta bize çizilen sınırların nasıl da hayali olduğunu, insanların birbirlerini nasıl ötekileştirdiklerini, yeryüzünün kurallarının bir bir alaşağı edildiğini görüyorsunuz.
Tüm bu gerçekler suratınıza tokat gibi bir bir çarparken, içiniz acıyor ancak merheminiz Madam Rosa'yla Momo ikilisinin katıksız sevgi ve engin hoşgörüleri oluyor.
Yaşadığımız yüzyılda dünyaya damgasını vuracak "Onca Yoksulluk Varken"i bizimle buluşturan sevgili Nedim Saban'a huzurlarınızda bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. İyiki varsınız.
Rami Çakır-Rüçhan Çalışkur-Gökçer Genç |
Oyunun gizli kahramanları arasında yer alan dekorda Özhan Özdil, kostüm tasarımında Tuğçe Çaldıran, ışıkta Kemal Yiğitcan, müziklerde Semih Önyel, yardımcı yönetmen Bilge Can Göker, yönetmen yardımcısı Gökhan Karakaya'ya da ayrı ayrı teşekkürü bir borç bilirim.
Onca Yoksulluk Varken Profile Kültür Merkezi'nin yanısıra Caddebostan Kültür Merkezi'nde, Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi'nde, Kozyatağı Kültür Merkezi'nde Ankara Cüneyt Gökçer Kültür Merkezi'nde, İzmir Atatürk Kültür Merkezi'nde de sahne alacak duyduk duymadık demeyin de dedikten sonra bana müsaade sevgili okur.
Yeniden görüşünceye kadar en çok beni özleyin. En çok beni özleyin. En çok beni özleyin. Hatta bir tek beni özleyin. Özleyin...
merhaba blogunuza yeni üye oldum
YanıtlaSilbende bloguma beklerim sevgiler =)
merhaba hoşgeldiniz. hoşgeldiniz. sefalar getirdiniz. tanıştığıma memnun oldum. hemen iadei ziyarete geleceğim. hoşça ve dostça kalın :)
YanıtlaSilHımmm ne güzel bir blog beni bulmuş ben de onu yüreğinize kaleminize klavyenize sağlık
YanıtlaSilmerhaba sevgili bucera... sizi görmek ne güzel... ben de sizdenim :))) birbirimizi bulduğumuza ben de çok sevindim :) kitabınızın ismine bayıldım en kısa zamanda okumak ve bloğumdan tanıtmak isterim... tekrar görüşmek dileğiyle... hoşça ve dostça kalın :)
YanıtlaSil