Herkese merhaba... Herkese merhaba... Herkese merhaba...
Yepyeni bir yastık hikayemi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Günlerden bir gün köylerin birinde, adamın birinin eşeği, kuyunun birine düşmüş.
Niye düşer, nasıl düşer diye sormayın, eşek bu.
Düşmüş işte.
Belki kör bir kuyuydu, belki ağzı tahtayla kapatılmıştı, belki de üzerine toprak dökülmüştü.
Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm.
Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde.
Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü.
Zavallı eşeği kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor.
Üstelik yaralanmış.
Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız, köylüleri yardıma çağırdı.
Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı.
Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez.
Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek.
Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar.
Zavallı hayvan üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe döktü.
Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi.
Ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu.
Köylüler ağzı açık bakakaldı.
Hayat bazen bizim de üzerimize abanır.
Ne bazeni sevgili okur, hayat çoğu zaman üzerimize abanır.
Üzerimizi toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur.
Bunlarla baş etmenin tek yolu,
Yakınıp sızlanmak değil,
Düşünüp, silkinmek ve kurtulmak,
Aydınlığa adım atmaktır.
Kör kuyuda olsak bile...
Siz yazdıklarımı düşünedurun sevgili okur, ben müsaadenizi istiyorum.
Yeniden görüşünceye kadar en çok beni özleyin.
En çok beni özleyin.
En çok beni özleyin.
Hatta bir tek beni özleyin.
Özleyinnnn...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder