Herkese Merhaba… Herkese Merhaba… Herkese Merhaba…
Şubat ayına girdik de tam gaz ilerliyoruz bile sevgili okur…
Şubat ayına girdik de tam gaz ilerliyoruz bile sevgili okur…
Uyanın uyanın… Uyanın da balığa çıkalım…
Hava çok soğuk ama olsun yeter ki gönüllerimiz bir olsun hiç fark etmez… Daha fazla saçmalamadan ben, iyisi mi yastıkaltı hikayemiz gelsin hemen…
Hava çok soğuk ama olsun yeter ki gönüllerimiz bir olsun hiç fark etmez… Daha fazla saçmalamadan ben, iyisi mi yastıkaltı hikayemiz gelsin hemen…
Benim çocukluğumda en büyük eğlencemiz sokaklarda oyun oynamaktı. Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani. Öyle kafelerde, alışveriş merkezlerinde buluşmazdık.
Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik. Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.
Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik. Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.
Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık. Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.
Mahallemizdeki teyzeler annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik. Ya da pencereden bir sürahi bir bardak uzatır, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik.
Kısacası evine girip gelen elinde mutlaka yiyecekle dönerdi. Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi. Bu bazen bir kurabiye bazen bir meyve olurdu.Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık. Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenliydi.Mahallemizdeki teyzeler annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik. Ya da pencereden bir sürahi bir bardak uzatır, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik.
Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırılırdık. Polisler gelmezdi kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı.
Sonra kavgalarımız da öyle bıçak, ustura, falçata ile olmaz, onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme tokat atar, yine oyuna dalardık.
Azar işitip, acillere taşınmazdık. Düşerdik ekmek çiğner ya da demir kaşık basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik. Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim. Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki.
Evlerimiz var içinde yaşayan yok. Parklarımız var içinde oynayan çocuk yok.
Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar... Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz…Salonun başköşesindeki divanda oturan aile büyüklerimiz, onlara dede, nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu.
Tüm bu gözlemlediklerim ne ruhumuza, ne kültürümüze ne de cüzdanımıza hitap ediyor.
Nedir bu yaşadıklarımız yahu bir düşünsenize?
Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.
Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.İyi de neden böyle olduk?
Siz düşünedurun ben müsaadenizi istiyorum sevgili okur…
Yeniden görüşünceye kadar hoşça ve dostça kalın...
Haaaa bir de en çok beni özleyin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder