24 Kasım 2012 Cumartesi

Mektepli-mektepsiz tüm öğretmenlerime


Herkese merhaba. Herkese merhaba... Herkese merhaba...
Yüzyıllar öncesinden Diyojen, "Yeryüzünde öğretmenlikten daha şerefli meslek tanımıyorum" der.
Socrates ise, öğretmenin ve öğretmenliğin önemini, "Dünyada her şeye değer biçilebilir ama öğretmenin eserine değer biçilemez. Çünkü onun eseri hem her şeydir, hem de hiçbir şeydir." diyerek anlatır.
Gelelim bizim memleketimize der gibisiniz sevgili okur, tamam tamam geldik. Yakın geçmişimize bir pencere açalım ve bakalım eğitimde nasıl bir geçmişten nerelere gelmişiz hep birlikte analiz edelim.
Cumhuriyetimizin hedefi Kurtuluş Savaşı'mızın sürdüğü günlerde çoktan belirlenmiş. Çağdaş, demokratik bir toplum yaratmak. 
Atatürk'üm Kurtuluş Savaşı'mızın en bunalımlı günlerinde 16 Temmuz 1921'de Ankara'da "Maarif Kongresi"sini toplar. Açılış konuşmasının odak noktası kesinlikle eski devrin boş inançlarından arındırılmış yepyeni bir kültüre doğru yol almanın kaçınılmazlığı olur. Tek çözümün eğitim olduğuna karar verilir. Ve kollar sıvanır. 
Eğitim için uygun atmosfer ve koşullar yaratılır. Çünkü genç Cumhuriyetimizin kaybedecek bir saniyesi bile olmadığı kabul edilir.
Cumhuriyet Türkiye'sinin devraldığı mirasa baktığımızda karanlık bir tablo ile karşılaşırız. Geniş halk kitlelerine ulaştırılamamış bir eğitim ve bir türlü aşılamayan bir okuma-yazma sorunu. Halkın yüzde doksanı okuma ve yazma bilmediği gibi, eğitimde var olan ikilik ise, birbirine taban tabana zıt bireyler yetiştirerek, toplumdaki kültür çelişkisini daha da tırmandırıyordu.
3 Mart 1924'te "Öğretim Birliği Kanunu" kabul edilir ve öğretimdeki bu uygulamaya son verilir. Yüzyıllar boyunca ülkemizde kız çocukları için eğitim yok sayılmışken, Atatürk'üm Türk milletinin kadını ve erkeği ile bir bütün olduğunu dile getirir, Türk kadınını yüceltir ve bugün de yürürlükte olan "Milli Eğitim Kanunu"numuzun eğitimde kadın-erkek farkı gözetmeksizin devreye alınmasını sağlar. 
Atatürkçü Milli Eğitim anlayışı yaygın, demokratik bir eğitimi yaşama geçirmeyi hedefler. Bu amaçla herkese okuma yazma öğretmek için bir seferberlik başlatılır.
1928 yılında Arap harfleri kaldırılır, yerine bugün kullanmakta olduğumuz Türk harflerinin kabulü gerçekleştirilir. Harf devrimi yeni bir alfabeye duyulan gereksinimin yanında eğitimi yaygınlaştırmak, okuma yazmayı kolaylaştırmak için de etkili bir araç olur.
Ardından "Millet Mektepleri" açılır ve çok kısa sürede çok sayıda yetişkin yurttaşa okuma yazma öğretilir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'üm, "Millet Mektepleri'nde yazı tahtasının başına geçer ve dersler verir. Halkına önderlik eder. 
Atatürk'üm  bireyleri eğitimden geçmiş bir devletin değişen dünya koşulları, ilerleyen bilim ve teknoloji karşısında gerekli atılımları dinamik bir şekilde gerçekleştirebileceğine inanır ve milletini de buna inandırır. Çünkü Atatürk'üme göre Milli Eğitim Türk Milleti'ni daha güçlü, daha donanımlı yapma aracıdır.
Bakanlar Kurulu 11.11.1928 günü yaptığı toplantıda, Ata'ya Ulus Okullar Başöğretmenliği ünvanını verir. 24 Kasım ise, Atatürk'ümün Millet Mektepleri Başöğretmenliği'ni kabul ettiği gündür sevgili okur. 
Öğrencileri, öğretmenleri, okulları çok seven Atatürk'üm yurt gezilerinde okullara uğrar. Sınıflara girer, sıralara oturur, dersleri dinler. Öğrencilere sorular sorar. Öğretmenlerle konuşur. Bunun yanı sıra her yerde öğretmenliğin üstün bir meslek olduğunu anlatır.
Çünkü, yeni Türkiye'nin yaratılmasında öğretmenlere büyük görevler düştüğüne  ve çağdaş bir ulus olmamız için eğitimin yaygınlaştırılması gerektiğine inanan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'üm, söylediği sözlerle bunu her fırsatta da dile getirir. "Ulusları kurtaracak olan yalnız ve ancak öğretmenlerdir." Sözü Başöğretmen Atatürk'ün öğretmene verdiği önemi ve duyduğu saygıyı anlatan en güzel örneklerden biridir.
Hal böyle olunca da Atatürk'ün 100. doğum yıl dönümü 1981 yılında benim canım ülkemde, 24 Kasım'ın her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanması kararlaştırılır. O gün bugündür Öğretmenler Günü'nü kutluyoruz sevgili okur. 
Ve bugün 24 Kasım 2012 Öğretmenler Günü. Geçmişimize bir pencere açıp, nereden nerelere nasıl bir inançla geldiğimizi anlatmak istedim. Bugüne nasıl güvenle bakmamız gerektiğini hatırlamak ve değerlerimize sahip çıkmak gerektiğinin bir kez daha altını çizmek istiyorum sevgili okur. 
Bizleri hammadde olarak ele alan, üzerimizde titiz, dikkatli ve sabırla çalışmalar yaparak bizi şekillendiren, duygularımıza, ruhumuza, fikirlerimize ve hayata bakışımıza yön veren, bize iyiyi, doğruyu, güzeli, milli duyguları ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılığı öğreten öğretmenlerimiz. Sıhhatlerini, nefeslerini, enerjilerini, kısacası ömürlerini bizim için harcayan öğretmenlerimiz.
Başta emekli öğretmen olan canım annem olmak üzere, eğitim ve öğretimime katkı sunan ve bana emeği geçen mektepli mektepsiz tüm öğretmenlerimin Öğretmenler Günü'nü kutluyor, kendilerine en içten, saygı, sevgi ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Bugünde bana ayrılan sütunların sonuna geldik sevgili okur, bana müsaade. Yeniden görüşünceye kadar en çok beni özleyin. Gönlünüzce bir hafta sonu diliyorum.
       

17 Kasım 2012 Cumartesi

İyiki AEMTEM var


Herkese merhaba. 
Bir vakıf düşünün ki kültür değerlerimize sahip çıksın. Tarihimizde bizi büyüten örf, adet ve manevi değerlerimizi önemsesin ve güzelim dilimiz Türkçe'mizi araştırmak, araştırmaları desteklemek, korumak, yaşatmak ve tanıtmak için var gücüyle çalışsın. 
Bilim, teknoloji ve eğitim alanındaki faaliyetleri teşvik etsin.
Ülke sanayisinin ihtiyaç duyduğu vasıflı işgücü yetiştirilmesine ve bu suretle ülkenin istihdam imkanlarını artırıcı eğitim çalışmalarına katkıda bulunmak için okullar, eğitim kurumları açsın, işletsin. 
Güleryüzü personeli, temizliği, düzeni, disiplini, prensipleri ve birbirinden başarılı öğretmenleri ve eğitmenleriyle adından söz ettirsin.
Evet sevgili okur evet, Ahmet Elginkan Vakfı'ndan söz ediyorum.
Elginkan Vakfı, 50 yılı aşkın sanayi geçmişine sahip olan ve bünyesinde E.C.A., SEREL, EMAS gibi markaları bulunduran Elginkan Topluluğu'nun yaratıcıları Elginkan Ailesi tarafından 1985 yılında kurulmuş.
23 Aralık 2006 tarihinde açılışı gerçekleştirilen "Ahmet Elginkan Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezi",  Elginkan Vakfı tarafından yaptırılarak Kocaeli halkının hizmetine sunuldu. İyiki de sunuldu.
8 bin metrekare açık alan üzerinde, 4.080 metrekarelik bir alan kurulu,
içinde üç adet bilgisayar laboratuarı, çeşitli mesleki eğitim laboratuarları (bilgisayar donanım, kumanda,PLC, elektronik, hidrolik-pnömatik CNC, temel motorculuk ve motor ayarları), 8 derslik, 180 kişilik bir konferans salonu, kantin, sığınak, revir ve arşivi de var. Yok yok anlayacağınız.
Eğitim Merkezinde Geliştirme ve Uyum Kursları ve Toplam Kalite Yönetimi Seminerleri olmak üzere iki ana başlık altında eğitimler veriliyor.
Tüm kurs ve seminerler ücretsiz olup, giderleri Elginkan Vakfı tarafından karşılanıyor.
Geliştirme ve uyum kursları 15.173, uzaktan eğitim ile verilen kurslar 1.330,
seminerler ile 29.527 kişi olmak üzere, Ahmet Elginkan Vakfı Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezi'nde Ekim 2006'dan Eylül 2012'ye kadar 46.030 kişi eğitimler aldı.
Elginkan Vakfı Eğitim Merkezleri'nin vermiş olduğu ücretsiz eğitimler, 2006 yılında vakfa TBMM Üstün Hizmet Ödülü'nü kazandırdı.
"Dünya malı dünyada insanlara faydalı olduğu sürece değer taşır, insanlarımızdan kazandıklarımız,eğitim hizmetleri ile insanlarımıza geri vereceğiz." felsefesiyle hareket eden Elginkan Vakfı iyiki var. 
Ve iyiki Ahmet Elginkan Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezi Kocaeli'de ve iyiki benim evimin yanıbaşında. Merkezin eğitim ve seminerlerinin takipçisi olarak sizleri de haberdar etmek, bilgilendirmek ve teşvik etmek istedim sevgili okur. Takdir sizin. 
Bugün de bana ayrılan sütunların sonuna geldik. Sizlere veda etmeden vakfın kurucularından rahmetli H. Ekrem Elginkan'ın o çok sevdiğim sözünü paylaşmak istiyorum. 
"Allah'tan bütün dileğim, kurduğum bütün müesseselerin devamlılığının sağlanması, memlekete faydalı birer kuruluş olarak insanlara iş imkanı yaratması, devlete vergi vermesi ve bizden sonra gelecek olanlara da örnek olmasıdır." 
Siz yazdıklarımı değerlendiredurun ben müsaadenizi istiyorum. Yeniden görüşünceye kadar en çok beni özleyin sevgili okur. Gönlünüzce bir haftasonu diliyorum.

10 Kasım 2012 Cumartesi

Beni övmeyi bırakın


Herkese merhaba... Bugün 10 Kasım 2012. 10 Kasım Atatürk'ü Anma Günü ve Atatürk Haftası.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ümüzün ölümünün 74. yıldönümü sevgili okur.
Aslında sözkonusu benim Atatürk'üm olunca bugünlerde söyleyecek o kadar çok sözüm var ki, lakin ben susayım da Atatürk'üm anlatsın bize diye düşündüm.
Bunu nasıl mı yapacağım, hemen anlatayım. 
Can Dündar'ın Mustafa filmini izlediğim gün hayretler içinde kalmıştım. Çünkü sinema salonunda öğretmenleriyle beraber filmi izlemeye gelen 20 kişilik bir grup ilköğretim okulu öğrencisiyle karşılaşmıştım.
Filmi izlerken çocuklarımızın beynine kazınan yalan yanlış bilgiler ve kişisel yorumlar beni çok üzmüştü. Birşey yapmalı diye sesli düşünürken, değerli arkadaşım Nalan Uyanık'ın desteğiyle, Atatürk'ümüzün manevi kızı rahmetli Ülkü Adatepe'yi 2010 yılı Mayıs ayında konuğum olarak  Kocaeli 2. Kitap Fuarı'na davet etmiş, kentimiz öğrencilerinin birinci ağızdan ulu önderimizi dinlemelerini sağlamış çok ama çok mutlu olmuştum.
İşte o gün değerli büyüğümüz Atatürk'ümüzün manevi kızı Ülkü Adatepe, anılarından derlediği Atatürk'ümü anlatan kitaplar ve CD'ler getirmişti.  
Bugün sizi onlar arasından seçtiğim Atatürk'ün torunu Ahmet Kemal Doğançay'ın kaleme aldığı "Mustafa Kemal'i Atatürk Yapan 7 Temel Aile Sırrı" adlı kitaptan alıntılar yapmak ve bizleri yakın geçmişimize doğru bir yolculuğa çıkarmak istiyorum. Bu arada kısa bir süre önce kaybettiğimiz Atatürk'ümüzün kızı Ülkü Adatepe'yi de rahmetle anmak istiyorum.
Hep birlikte hatırlayalım bakalım Atatürk'ümüz neler söylemiş? 
Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir. (1929)
"İki Mustafa Kemal vardır. Biri ben, fani Mustafa Kemal; diğeri milletin içinde yaşattığı Mustafa Kemaller idealidir. Ben onu temsil ediyorum. Herhangi bir tehlike anında ben ortaya çıktımsa beni bir Türk anası doğurmadı mı, Türk anaları daha Mustafa Kemaller doğurmayacaklar mı? Feyz milletindir, benim değildir. (1935) 
"Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir. Ben, manevi miras olarak hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, bilim ve akıldır.
Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki amaçlanan ereklere tam ulaşamadığımızı, fakat yolumuzdan da asla ödün vermediğimizi, akıl ve bilimi yol gösterici edindiğimizi onaylayacaklardır.
Zaman hızla ilerliyor, ulusların, toplumların, insanların mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişimlere uğruyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini savunmak, aklın ve bilimin gelişimini yadsımak olur.
Benim, Türk ulusu için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde  akıl ve bilimin yol göstericiliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar. (1937)
Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkar edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasında bile olabilir. Fakat ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur. (1937)"
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, ölümünün 74. yılında, özlemle, saygıyla ve minnetle anıyor.
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün çevresindekilere sıkça söylediği bir söz ile bugün de müsaadenizi istiyorum. 
"Beni övme sözlerini bırakınız, gelecek için neler yapacağız, onları söyleyin."
Ben ne yaptığımı söyleyeyim sevgili okur söyleyeyim. Umutsuzluğa kapıldığım an, başucu kitaplarımdan biri olan, "10.Yıl Nutku"nu okuyorum. Kendime geliyorum. Güç buluyorum. Atalarımızdan miras kalan, mücadele ruhumu hemen geri kazanıyorum. 
Şimdi siz ne yapabileceğinizi düşüne durun ben bu haftada müsaadenizi istiyorum. 
Yeniden görüşünceye kadar en çok beni özleyin. En çok beni özleyin. En çok beni özleyin... Hatta bir tek beni özleyin... Özleyin...