30 Mayıs 2012 Çarşamba

"Menekşe"ler solmasın

Menekşe Karagün. Güzeller güzeli bir Roman kızı.
Daha 3. sınıfa gidiyor. Okulunda oldukça başarılı bir öğrenci.
Hani güzellik başa bela derler ya işte o misal, Menekşe'nin de güzelliği başına bela olmuş. Neden mi sevgili okur? Çünkü, Menekşe çevresindeki hayranları tarafından kaçırılmakla tehdit ediliyor.
Roman adetlerine göre kızlar küçük yaşta ya kaçar, kaçırılır ya da aileleri tarafından evlendirilir. Eğer kız kaçırılmışsa, mesele şöyle çözüme kavuşturulur.
Kızın babasına temsili 20 milyar kadar bir başlık parası ödenir ve iş tatlıya bağlanır. Ancak Menekşe'nin ailesi farklı, onlar kızları okusun istiyor. 
Ama ne çare, Menekşe'nin hayranları onu kaçırmakla tehdit ediyor. Menekşecik  korkuyor. Evlenmek istemiyor. Okumak istiyor.
Menekşe çareyi evinden çıkmamakta bulmuş. Ailesi de dünyalar güzeli kızları için endişe ettiğinden çocuklarını okula dahi gönderemez olmuşlar.    
Ben biliyorum ki benim kentimde uygulanan bir Roman Projesi var. Bu projenin mimarı Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, ancak, Kocaeli Valiliği, Kocaeli Emniyet Müdürlüğü, Kocaeli Milli Eğitim Müdürlüğü ve Kocaeli Üniversitesi de projeye destek veriyor.
Niçin yapılmış bu proje? Çünkü geleceği gören yöneticilerimiz, Kocaeli Romanları'nın bölgemizin sosyal, kültürel ve ekonomik yönden ciddi olumsuzluklar içinde yaşamakta olduğunun ve en çok ötekileştirilen ve ayrımcılığa uğrayan etnik grup olduğunun farkındalar.
Ve bizim yöneticilerimiz geçmişte ülkemizde yapılan hataların bugün ne tür sorunlar olarak karşımıza çıktığını iyi biliyorlar.
Bir başka değişle bizim kentimizi yönetenler biliyorlar ki, hayatta bıraktığınız boşlukların yerini doğru şeylerle doldurmazsanız, birileri sizin yerinizi alır ve negatifliklerle doldurur.
İşte bu nedenle kentimizdeki yöneticiler kollarını sıvadılar, "Roman Projesi"ni hayata geçirdiler. Bu projeyi çok önemsiyorum. Belki birgün size projenin detaylarını anlatırım ama bugünkü konumuz dünyalar güzeli Roman kızı Menekşe. 
Uzun lafın kısası kent yöneticilerimizin bu konudaki hassasiyetini biliyorum ve kendilerine seslenmek istiyorum.
"Menekşe"lerin devlet babası olun lütfen Sayın Valim Ercan Topaca. Biliyorum siz çözümcülsünüz. Bugüne kadar hiç bir şeyi havada bırakmadınız. Çözme kavuşturdunuz. Açık ve samimi oldunuz. 
"Menekşe"lere yardım edin lütfen Sayın Belediye Başkanım İbrahim Karaosmanoğlu. Sizin kız çocuklarımız konusundaki hassasiyetinizden şüphem yok. 
"Menekşe"lere yardım eli uzatın lütfen Sayın Emniyet Müdürüm Yusuf Çalkavur. Sizin toplum destekli polis memurlarımız aracılığıyla kentimiz çocukları için nasıl gönülden çalıştığınızı biliyorum.
"Menekşe"lere yardım eli uzatın lütfen Sayın Milli Eğitim Müdürüm Nevzat İspirli. Sizin geleceğimiz çocuklarımızı en az benim kadar düşündüğünüzü biliyorum.
Lütfen Menekşe Karagün için işten geçmeden harekete geçin kentimin birbirinden değerli yöneticileri lütfen. 
Denizyıldızı misali elbirliğiyle Menekşe'nin hayatını kurtaralım. Sayın Valimiz Ercan Topaca'nın erken yaşta evlendirilen kız çocukları için vereceği caydırıcı karar bütün kentimize, hatta ülkemize örnek olsun. Ve bir daha hiç kimse benim memleketimde kızlarını erkenden evlendirmeye cesaret edemesin.  
Dünyalar güzeli Menekşe okusun. Menekşe'nin zekası güzelliğinin önüne geçsin. Menekşecik topluma kazandırılsın. "Menekşe"lerin gülen yüzü solmasın. 

29 Mayıs 2012 Salı

Tahinci Merve'nin "Evrenden Torpili Var"mış

Herkese merhaba...
Geçtiğimiz haftanın şanslı okuru belli oldu.
Samimi yazar Aykut Oğut imzalı "Evrenden Torpilim Var" kitabımız İstanbul'a gidiyor.
İddialı okur Merve Tahinci şans kesemizden çıkan isim oldu.
Kendisinin hayatı boyunca bugünkü şansıyla karşılaşmasını diliyorum.
Sizlere de yeni bir kitap çekilişinde daha buluşmak dileğiyle diyor ve müsaadenizi istiyorum. Beni özleyin sevgili okur.

26 Mayıs 2012 Cumartesi

SOKRATES'in üçlü filtre testi

Herkese merhaba...
İşte güneşe hasret bir güne daha gözlerimizi açtık.
Olsun hava nasıl olursa olsun, bizim havamız yerinde olsun yeterki sevgili okur.
Şimdi de bugünkü yastıkaltı hikayemiz gelsin.
"Bir gün büyük filozof Sokrates'e bir tanıdığı "Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?", der.
Sokrates: "Bir dakika bekle", diye cevap verir. Bana birşey söylemeden evvel, senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Bunun adı "Üçlü Filtre Testi"
Üçlü Filtre Testi?
Doğru, diye devam eder Sokrates.
Benimle, arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek iyi bir fikir olabilir. Ona üçlü filtre testi dememin sebebi bu.
Birinci filtre: GERÇEK FİLTRESİ.
Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam olarak gerçek olduğuna emin misin?
"Hayır" dedi adam. "Aslında bunu sadece duydum ve..."
Tamam, der Sokrates. Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun.
Şimdi ikinci filtreyi deneyelim: "İYİLİK FİLTRESİ" 
Arkadaşım hakkında bana söylemek olduğun şey iyi birşey mi?
"Hayır, tam tersi."
Öyleyse diye devam eder Sokrates.
Onun hakkında bana kötü birşey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin.
Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre kaldı.
O da İŞE YARARLIK FİLTRESİ.
Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?
Hayır gerçekten değil.
İyi, diye tamamlar Sokrates.
Eğer bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar, faydalı da değilse bana niye söyleyesin ki?
Sizler söylenenleri bundan böyle "Üçlü Filtre Testi"nden geçirerek mi değerlendireceğinizi düşüne durun sevgili okur, ben müsaadenizi istiyorum.
Yeniden görüşünceye kadar en çok beni özleyin. En çok beni özleyin. En çok beni özleyin. Hatta bir tek beni özleyin. Özleyin...

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Cennetten bir ruh 2 beden

Herkese merhaba... Herkese merhaba... Herkese merhaba...
Küçüklüğümüzden beri duygularımızı gizlemeyi öğreniyoruz sevgili okur.
Doğal hallerimiz eleştiriliyor. 
Çoğu zaman mutsuzluğumuzun nedeni sorulmazken, kendimizi mutlu hissettiğimiz zaman, "hayırdır neden bu kadar mutlusun" baskısıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Ne yapıyoruz o zaman? Maskemizi takıyoruz. Veeee.
Toplumun bize biçtiği rolü oynamaya başlıyoruz.
Günler geçtikçe kendimiden kaçar hale geliyoruz. Kendimizden kaçtıkça, ruh eşimizi bulma ihtimalimiz de bizden uzaklaşıveriyor çarçabuk.
Oysaki kendimizi çok sever, yeteneklerimizi bilir, yapmaktan keyif alacağımız şeyleri yaparsak, eşruhumuzu da yanıbaşımızda buluveririz sevgili okur.
Ruheşimizle karşılaştığımızda onunla kocaman bir hayatı paylaşacağımızı, ne olursa olsun onun bize destek olmak için burada olduğunu anlarız. O bizim eksik yanlarımızın tamamlayıcısı, sivri yanlarımızın törpüsü oluverir.
Hem öğretmenimiz, hem öğrencimizdir artık ruheşimiz. Sırdaşımızdır, arkadaşımızdır ruheşimiz.
Kavgalarımız bile sadece eksik yönlerimizi göstermek için meydan okuma oluverir.
Biliriz ki ruheşimiz hem fiziksel, hem de ruhsal olarak hem yanımızdadır ve yanımızda olacaktır her daim.
Ruheşimizi gördüğümüzde bunları anlarız ancak, neden olduğunu kavrayamadığımız yoğun bir çekim hissi de duyumsarız. Bu duygu karnımızda kelebekler uçurur.
Kim midir ruh eşimiz derseniz sevgili okur?
Ruh eşimiz, diğer yarımız, bizim gibi düşünen, bizim gibi hisseden, bizim gibi inanan karşı cinsimizdir. Gözlerine baktığımızda kendimizi gördüğümüzdür.
Anladıkça daha da bağlanırız ruheşimize. Ne kadar aynıysak, bir o kadar da farklıyızdır aslında.
Benzer duygularımız ve zevklerimiz bizi ne kadar yakınlaştırıyorsa, farklı olduğumuz alanlarda o derece ilgimizi çeker.
Her benzerlik ve farklılığımız bir adım daha bizi yaklaştırır.
Eksik hissettiğimiz ne varsa tamamlamaya gelmiştir ruheşimiz.
Birlikte zamanı durdurabileceğimizi fark ederiz. Geçmişimizin ve geleceğimizin bir anlamı yoktur artık, sadece içinde bulunduğumuz an ve o ana sığdırdığımız mutlu zaman dilimleri vardır. Bu dilimler adeta, içimizdeki mutluluk atomu gibidir her an patlamaya hazır.
Bedenimize, dünyamıza, evrenimize sığdıramayız onu, adeta içimizden taşar durur, taşar, taşar.
Bu duygu yoğunluğu adeta bize nefes aldırmaz. Soluğumuzu kesiverir. Cennette bir ruh ikiye bölünüp, dünyada iki bedene paylaştırılır ve bu iki beden dünyada birbirlerini bulmaya çalışır ve şanslı olanlar bulurmuş derler ya, işte o misal.
Nereden mi çıktı tüm bunlar sevgili okur? Nereden olacak bahar fısıldadı kulağıma ben de yazdım.
Söz bahardan açılmışken, sizleri, gelmesini sabırla beklediğim ruheşime armağan ettiğim, sözlerini usta yazar Ayşe Kulin'in yazdığı, müziğini başarılı sanatçı Candan Erçetin'in yaptığı, son zamanların en sevdiğim parçası "Bahar"la başbaşa bırakıyorum.
"Sen bana müjde misin, umut musun sevgili, kim demiş geçti mevsim ufukta göründü kar.
Bu kaçıncı bahar, sakın sorma sevgilim, benim yorgun gönlümde aşkının telaşı var.
Bu kaçıncı bahar sakın sorma sevgili, benim olgun gönlümde aşkının telaşı var.
Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum, yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar?
Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var. Tabiki ben böyle olduğum için bahar." 
Çünkü sana değdiğimden beri ellerim, bütün kış dallarında tomurcuklar var..."

20 Mayıs 2012 Pazar

"Evrenden torpilim var" BENİM

Herkese merhaba... Herkese merhaba... Herkese merhaba...
Bahar yağmurları musallat oldu dünyamıza bitmek bilmiyor.
Mevsim ilkbahar olsun  da varsın yağmur yağsın sevgili okur, diyorum. Ve...
Güneşi görüp kendini dışarı salan bir tip olarak, yağmuru görüp kendimi ranzama atıp kitap okuma fırsatını verdiği için seviyorum bahar yağmurlarını...
Hal böyle olunca, başucu kitaplarımdan birini paylaşmak şart oldu sizlerle. Hatta paylaşmaktan öteye gitmek, onu size armağan etmek istiyorum. Detaylar az sonra...
Şimdi siz öyle bir yazar düşünün ki, daha kitabının "yazar hakkında" başlıklı giriş yazısında, farkını ortaya koysun. Sanki karşınıza oturmuş sohbet ediyormuşsunuz gibi size kendini anlatsın.
"1971 yılında İstanbul'da doğdum. Öz babam daha ben 3 aylıkken öldüğü için, hiç tanışma fırsatım olmadı. Annem ben 14 yaşımda iken, dünya tatlısı bir adamla tekrar evlendi ve bir üvey babam oldu. Ben lisedeyken, son derece gereksiz bir şekilde Ankara'ya taşındık. Lise sona gelince, hayalim olan mimarlık ya da elektronik mühendisliği için yeterince dershaneye gitmediğim ortaya çıktı. Beni aptal sanmalarını istemediğim için anneme gerçeği söyledim. Yani üniversiteye hazırlık kursu paralarını özel bilardo derslerine verdiğimi... O noktada çok iyi bilardo oynuyor olmam, annemin sinirini azaltmadı, ama gerçekten çok iyi oynuyordum..."
Samimi yazar Aykut Oğut'un "Evrenden torpilim var" kitabıyla tanışma fırsatını yakaladığım için çok mutluyum. Çünkü, yazar ilksözüyle kendi yaşam hikayesinden başlar anlatmaya ve ancak yaşam tecrübeleri paylaşımlarını öyle ustalıklı bir sonsözle ifade eder ki, o benimde yaşam felsefemdir.
O noktada önce kendinize gelirsiniz, sonra yazar sizi sizinle başbaşa bırakır ve gider.
Kişinin kendiyle başbaşa kalması cesaret ister. Eğer siz de yeterince cesarete sahibim diyorsanız, buyrun gelin bloğuma bu yazının altına farklı bir yorum yapın ve samimi yazar Aykut Oğut'un armağan ettiği imzalı kitabını size hediye edeyim.
Bunun için yorumunuzun altına adınızı, soyadınızı ve mail adresinizi eklemeyi sakın unutmayın ki çekiliş sonuçlarını açıklayınca talihli okuyucum olarak size ulaşabileyim.
Çekiliş hakkınızı artırmak mı istiyorsunuz, o vakit yapmanız gereken bloğumdaki imzalı kitap çekilişini dünya aleme duyurmak olsun. Bunu nasıl mı yapacaksınız?
Çok kolay. Tabiki sosyal medyanın nimetlerinden faydalanıp, twitter'de duyurarak +1, facebook'ta ilan ederek +1 bir de varsa bloğunuzda duyurarak şansınızı 4'e katlayabilirsiniz.
 27 Mayıs Pazar günü blog mesai saati bitimine kadar burada sizi bekliyor olacağım. 
Sonrası malum günün şanslısını size açıklayacağım.
Hadi bakalım süreniz başladı. Şansınız bol olsun sevgili okur.

17 Mayıs 2012 Perşembe

Şanslı takipçim Meriç

Herkese merhaba... Herkese merhaba... Herkese merhaba...
"Evet çekilişimiz sona erdi ermesine ama, nerede kaldı bu sonuçlar" dediğinizi duyar gibi oldum sevgili okur.
Biliyorum özlediniz beni.
Yoğun iş trafiği sonucu sizi ihmal ettiğimi sanmayın.
İşte geldim buradayım.
Veeeee... Sonundaaaa... Bugün... Az önce ilkel yöntemlerle isimleri kağıtlara yazdım ve kurayı çektim.
Sevgili yazar Tuğçe Işınsu'nun "Onu baştan çıkar" isimli kitabının sahibi olacak talihliyi belirledim. Bu haftanın şanslı takipçisi "Neslihan Meriç" oldu.
Dileğim o ki Neslihan Meriç Hanım'ın şansı daim olsun.

15 Mayıs 2012 Salı

Fatih Sevdi'ye tiyatro ne yapmış?

Herkese merhaba... Herkese merhaba... Herkese merhaba...
Şehir tiyatrolarının özelleşmesi sürecini beni derinden etkiledi. Doluya koydum olmadı, boşa koydum almadı. 
Yazsam yazsam ne yazsam diye düşünürken, sosyal paylaşım sitelerinin birinde bir mektup gördüm ve yazarından köşemde kullanmak üzere izin aldım. Bana göre durumu kendisi çok güzel anlatmıştı. 
Birinci ağızdan dinlemek istersiniz diye düşünüp, olduğu gibi sizinle paylaşmaya karar verdim. 
Görelim bakalım mevlam neyler, neylerse güzel eyler...
"Ortaokul iki tarih ve coğrafya zayıf! Orta son sınıf 7 dersten birden kalmışım.! Beden eğitimi ve din dersi dahil! Sigarayla tanışmışım, rakı içmeye başlamışım! Sistem değişmiş, kredili sistem, oooh paşa gibi geçiyoruz. 
Lise! Alınması gerek kredi toplamı 34. Benim sadece 4.
Bir sevgilim var, deli gibi aşığım gözüm kara, almışım iki alyans takmışım parmağına. 
Babam beni evden kovmuş, bir hafta gelmemişim. 
Hala lise, devamsızlıktan tüm derslerden çakmışım. 
Alkollü derse geldiğim için disipline gitmişim. Hoca sıfır vermiş kafayı çakmışım. Her gün kavga her gün hır gür. 
Babamın alın teri arabasını kaçırmışım, kaza yapmışım. Ehliyetsiz . 
Aile meclisi her gün toplanır olmuş. Konu: Ne olacak bu çocuğun hali? 
Lise basmışım, yanımda arkadaşlar. Kafe basmışım, dayak yemişim, dayak atmışım. Sabahlara kadar barlarda gezmişim.
Neden diye sorma, Böyle denk gelmiş böyle yaşamışım! Hem ben elitist değilim ki halkım ben. Halk gibi yaşamışım.
97 yılında üniversite kazanmışım 
Eskişehir’de. Bölüm: Tiyatro. Ben bile şaşırmışım. 
Her sabah 7 de koşarak başlamışım güne. Hala koşarım.
Sabah ders
, akşam ders. Hala çalışırım. Ders veririm, ders alırım, prova yaparım. 
Alkolu bırakmamışım ama azaltmışım. Hala az içerim. Hiç kendimi kaybetmedim.
Gece hayatını unutmuşum. Hala gece hayatım yok!
Sigarayı bırakmışım! Hala içmem. 
Yüzmeye başlamışım. Hala yüzerim her gün günde 1000 metre.
Ulaşım için kendime önce bisiklet almışım. Sonra bisikletleri taşıya bilmek için araba! Alın terimle.
Okuldan B ortalamayla mezun olmuşum. Yüksek lisans yapmışım. “Seyircinin oyuna doğrudan katılımı” konusunda. Hocalarımın hepsi benden olumlu bahsetmiş, hala hakkımda olumlu konuşurlar. Büyüklerime ve hocalarıma hiç saygısızlık etmemişim. Hala etmem!
Bu temponun içinde sevgili edinecek vakit bulamamışım. Hala bulamam.
2006 da ödül almışım, umut vaat etmişim. Vaadimi yerine getirip 2011’de en iyi erkek oyuncu seçilmişim. Hatta iki kez. Gazetelerde çıkmışım. Hakkımda dergilerde yazılar çıkmış. Hepsi olumlu.
Başka üniversitelere ayak basmışım konuşmalar yapıp, panellere katılmışım yanımda arkadaşlarla.
Yazdığım ve oynadığım oyunla kıtalar arası gezmişim. 15 ülke 4 kıta görmüşüm. Festivallerde ülkemi temsil etmişim. Gururlanmışım. Onurlandırılmışım. Hala çalışıyorum. Hala çabalıyorum.
Neden diye sorma, Böyle olmasını istedim, böyle yaptım!
Şimdi soruyorum, ne yapmış bu tiyatro bana? 
Der Kocaeli Şehir Tiyatrosu sanatçısı Fatih Sevdi. Dünyanın en zor oyunları arasında gösterilen "Küheylan" oyununda rolünün hakkını fazlasıyla veren başarılı oyuncumuzdur Fatih Sevdi. Dipnotunu düşerek yorumu size bırakıyorum sevgili okur. 
Yeniden görüşünceye kadar en çok beni özleyin. En çok beni özleyin. En çok beni özleyin. Hatta bir tek beni özleyin. Özleyin...

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Anneme mektup

Merhaba Anneciğim,
Zaman neye inat bu kadar hızlı ilerliyor ki?
Alıp veremediği ne bizimle?
Büyümeyeceğim anne.
Kaç yaşıma gelirsem geleyim senin küçük kızın olarak kalacağım.
Hayatın başıma taktığı papatya tacı gibisin anneciğim.
Her bir yaprağında neler neler gizli bir bilsen.
Sevgi var, dostluk var, emek var, doğruluk var, dürüstlük var, huzur var, mutluluk var, umut var, hoşgörü var, güven var. Var. Var. Var.
Sevgi yaprağındaki gülümsemen yolumu aydınlatıyor her daim.
Adeta ümitsiz olduğum anlarda bile yeniden hayat bahşediyor anneciğim.
Başım dara düştüğünde uzanıp umut yaprağına dokunuyorum anneciğim.
Yaşam kaynağım oluyorsun. 
Daha bir sıkı sarılıyorum hayata seninle anneciğim.
Bir yaprağında sabır gizli senin biliyorum.
Başına ne gelirse gelsin, sabret dersin ya annem, artık öyle yapıyorum.
Küçük şeylerle mutlu olmanın sırrı senin gözlerinde, baktıkça ilham alıyorum.
Hayatımın kutupyıldızısın annem.
Karşılıksız sevginin ete kemiğe bürünmüş halisin anneciğim. 
İyiki varsın anneciğim
Seni çok seviyorum.
Bu dünyadaki en güvenli sığınağım senin kucağın.
Benim annem olman en büyük şansım.
Anneler günün kutlu olsun.
Ellerinden öpüyorum papatyam.

10 Mayıs 2012 Perşembe

Hayallerin dile geldiği arenadır KOCAELİ KİTAP FUARI

 “Anadan, serden, yârdan geçerim de geçerim de,
Vazgeçemem kitaplarımdan, bırakamam onları geride.
Baştan sona tekrar tekrar gözden geçirmek istiyorum onları yine,
Ama kahretsin ki zaman dar. Zaman dar, acelem var…”
Demiş Çinli bir şair…
Herkese Merhaba… Herkese Merhaba… Herkese Merhaba…
Kitaplar benim sevgili dostlarım, gerçek yol göstericilerim.
Bilir misiniz ki her kitabın içinde ayrı bir yaşam gizlidir.
İnsanın kendi yaşamına bir başka yaşamdan bakabilmesini sağlar kitaplar.
Sıradan konuşmaları cümleler kurabilmekle değiştirir kitaplar.

Kitaplar, hayal kurabilmeyi cesaretlendirir başucunuza uzanarak.
Kitaplardan daha iyi bir yol arkadaşı var mı ki bu koca dünyada?
Kitaplar, yalnızlığın en sadık paylaşımcılarıdır. Özellikle yatmadan önce okuyabileceğim iyi bir kitaba sahip olduğumu bilmek zevklerin en büyüğü…
Elinize bir kitap alıp o mis gibi kokusunu taaa içinize çektiniz mi hiç? Yapmadıysanız çok şey kaçırıyorsunuz bilesiniz benden söylemesi...
Kitapsız bir yaşam düşünemiyorum… Bu olsa olsa kör, sağır ve dilsiz yaşamakla eşdeğerdir.
İyi bir kitap tıpkı bir hazineye benzer; sıkıntılı zamanlarda onun yerine geçer. 
Yazdıklarım üzerinde şöyle bir düşünün sevgili okur, siz de tıpkı benim gibi kitap fuarlarının hayallerin dile geldiği bir arena olduğunu göreceksiniz.
"Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin Kültür Daire Başkanlığı'nın önderliğinde, milli eğitim müdürlüğümüzün, üniversitemizin ve sivil toplum örgütlerimizin yetkililerinin bir araya gelip planlayarak hayata geçirdikleri Kocaeli 1. Kitap Fuarı eminim ki yıllar yıllar sonra bütün Marmara Bölgesi’nin özlemle beklediği bir buluşma noktası haline gelecek" dediğim fuarımız bu yıl 4. kez kapılarını açacak. 
Çok heyecanlıyım. Sizinle paylaşayım istedim. 
Üstelik geleneksel hale geldiği üzere fuar açılışının bir gün öncesi 11 mayıs sabahı yürüyüş yolundaki ağaçlarımız da bu sene de kitap açacak. İsteyenler ağaçlardan kitap toplayabilecek. 
Ayrıca Mevlana, Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Tolstoy, Poe ve Nietzsche de yürüyüş yoluna gelerek kitaplarını imzalayıp hediye edecekler okurlarına. 
Eeee daha ne olsun sevgili okur. Bundan iyisi can sağlığı...
Ben de Uluslararası Fuar Alanı'nda 12 Mayıs Cumartesi günü açılışını değerli yazar Ahmet Ümit'le yapacak olan 4. Kocaeli Kitap Fuarı'na herkesi davet etmek istiyorum.
Unutmadan söyleyeyim üstelik fuarımız bir de kitap bağış kampanyası yapıyor. Kampanyamızın adı "Bir bana bir VAN'a". Bu vesileyle siz de bir kendinize bir de Van'daki kardeşlerimize kitap hediye edebilirsiniz. Nasıl mı? Kocaeli Kitap Fuarı'nda bulundurulacak büyük bir kumbarada ziyaretçilerden ve yayıncılardan kitap bağışı toplanacak. Ve bu kitaplarla Van'daki prefabrik bir okula ve Kocaeli'de bir okula kütüphane kurulacak. Hadi değerli okurlar gelin Kocaeli'de buluşalım.
Şimdi bana müsaade sevgili okur… Yeniden görüşünceye kadar en çok beni özleyin… En çok beni özleyin… En çok beni özleyin… Hatta bir tek beni özleyin…

6 Mayıs 2012 Pazar

Hıdırellez Duamız Kabul Olsun

Sevdiğim kim varsa, kendim de dahil, sevebileceğim herkes de dahil...
Sağlığı iyi olsun.
Kalbi ritmini çalsın.
Yanakları kiraz pembesi, dudakları bal olsun.
Teni sıcak kalsın, enerjisi dışına taşsın.
Ciğerlerinden nefes, midesinden gurultu, bacaklarından güç eksik olmasın.
Kanı bol olsun, damarlarında dönüp dönüp dolaşsın.
Sevdikleriyle bir arada olsun. 
Kolu kollarına değsin, gözü gözlerinin içine baksın.
Lafları birbiriyle başlasın.
Nesi varsa, bölüşecek biri olsun.
Nesi yoksa, bulup getirecek biri olsun.
Bu birileri az ve öz olsun.
Bazıları dünyada tek olsun.
Sevgisinin tamamını harcasın.
Harcasın ki, ona büyük bir miras kalsın.
Sevmekten bıkıp usanmayacağı biri olsun.
Onun yeri ayrı olsun.
Onu soysun, başucuna koysun ama yalan uydurmasın.
O her şeyine, her haline tek tanık olsun.
Bir hareketiyle güldüren, bir hareketiyle ağlatan olsun.
Duyguların hepsi onda olsun.
Kalbi buna teslim olsun.
Bütün şarkılar onu anlatsın.
Aşık olsun, sırılsıklam olsun.
Kurumasın.
Yapmaktan bıkıp usanmayacağı bir işi olsun.
Başarının gerçek adının bu olduğunu unutmasın.
İbadet eder gibi, bu keşfini her gün kutlar gibi, onu yapıp dursun.
Yaptıkça daha iyi yaptığını görsün.
Daha iyi yaptıkça bunu başkaları da görsün.
O başkalarının bunu gördüğünü, dış gözüyle görsün, iç gözüyle işine baksın.
Neşesi bol olsun.
Kendini mutlu etsin, durduk yere neşelenmek nedir bilsin.
İçine bir şey durup durup zıplasın.
Duydukları, gördükleri onu gıdıklasın, kahkaha attırsın.
Gürültü çıkarsın.
Saçma şeyler söylesin.
Çocuklukta en şımardığı ana, sık sık gidip gelsin.
Nereye gidip geldiği bilinmesin.
Değiştirmek istedikleri değişsin.
İçte ve dışta, iyi günde ve kötü günde tadilat yapsın.
Eskileri atsın, ruhunu havalandırsın.
Kapıda hep kamyonu dursun.
Dilediği yere taşınsın.
Kendinden taşınmak isterse, içindeki güç, dışındaki sevgi ona yardımcı olsun.
Bileği, bütün alışkanlıklarıyla, bağımlılıklarıyla güreşsin.
Bir şey ona sürpriz olsun.
Günlerinden bir günü, bir pakete sarılı olsun.
Açılınca, içinden hiç beklemediği güzel bir haber çıksın.
Bugün üç yüz altmış beş'ten herhangi biri olsun.
Öylesine bir pazartesi, arkaya kavuşturduğu ellerinde, unutulmaz bir salı saklasın.
Öyle tahmini mümkün olmayan bir şey olsun ki, hayatın zekasını anlatsın.
Bir hayali gerçek olsun.
Bir hayale gözünü yumsun.
Peşinden koşup, onu sobelesin.
Hayalini kendinden saklamasın.
Bir çizgi filmde olduğunu, her şeyin mümkün olduğunu unutmasın.
Bu duayı okusun.
Kendi sesiyle duysun.
Duası gerçek olsun.
AMİN sevgili okur AMİN...

2 Mayıs 2012 Çarşamba

"Onu Baştan Çıkar"dım sıra sizde

Paçayı kaptırdıktan sonra el freni tutmaz, hata üstüne hata yaparsınız.
İstedikçe olmaz, olmadıkça daha çok istersiniz.
Başta atılan büyük bir hatalı adımı geri çevirmek zordur.
Aşık olan, çoğu zaman baştan çıkaramaz. 
Aşık etmek için ilk etapta siz kontrollü olmalısınız.
Birine istediğini verdiğiniz an tüm gücünüz biter, güç ona geçer. Bunu iyice idrak edin.
Mesafe gizemdir. Bunu iyi koruyun.
Teslimiyet ve açıklık işe yarasaydı, aşkta bu kadar çok acı çekilmezdi.
Baştan çıkarma; strateji ve yaratıcılık işidir.
Peki sen kuralları biliyor musun?
En baştan çıkarıcı olan, en doğal halinizdir.
İçinizden gelenleri yaptığınız anda yaydığınız enerji en çekici halinizi ortaya koyar.
Zorlamalar ve fazla çaba çoğu kez büyüyü bozar.
Der yazar Tuğçe Işınsu, "Onu Baştan Çıkar" adlı kitabında...
Aşkta yaptığınız hatalarla yüzleşmeye cesaretiniz varsa, Tuğçe Işınsu, "Onu Baştan Çıkar" adlı kitabını vakit kaybetmeden okumanızı tavsiye ediyorum.  
GOA Yayınları'nın hediyesi keyifle okuduğum bu kitabı size armağan etmek istiyorum sevgili okur. Hemen yapmanız gerekenleri sıralayayım o vakit.
Eğer Tuğçe Işınsu'nun "Onu Baştan Çıkar" isimli kitabını kazanma şansını elde etmek istiyorsanız, öncelikle bu yazının altına yorum yapmanız gerekiyor.
Ancak yorumun altına adınızı, soyadınızı, mail adresinizi eklemeyi ihmal etmeyin ki çekilişe katılabilesiniz.
Çekiliş şansınızı artırmak mı istiyorsunuz, o halde bloğumdaki kitap çekilişini dünya aleme duyurarak bunu başarabilirsiniz.
Üstelik sizin de bloğunuz varsa orada da duyurduğunuz taktirde  +1, facebook ve twiter'da da duyurarak +1 çekiliş hakkı daha yakalamış olacaksınız.
14 Mayıs Pazartesi günü blog mesai bitimi saatime kadar burada yorumlarınızı bekliyor olacağım. Sonrası malum şanslı okurumu hemen sizinle paylaşacağım.
Herkese bol şans.